Eczacılıkta Girişimciliğe Giriş

Eczacılıkta Girişimciliğe Giriş

Girişimcilik, ülkemizde gittikçe değer kazanan ve kazanmaya da devam etmesi gereken bir alandır. Özellikle son zamanlarda oluşan girişimcilik ekosistemi ve Dünya’da bu alanda yapılan örnek işler, ülkemizde de bu alana olan ilginin artmasına sebep olmuştur. Standart düzenden sıyrılıp yenilikçi işler yapmak isteyen herkes inovatif girişimlerin peşinden koşuyor. “Üniversiteden mezun olan herkes iş bulmak zorunda değil.” sözünü sıkça duymaya başladık. Peki o zaman neden üniversiteler var? Bunu şu şekilde anlatabiliriz; Sistem, artık bizleri üniversitelerde öğrendiğimiz bilgileri sosyal fayda sağlayacak şekilde inovatif yöntemlerle birleştirerek yenilikler üretmeye itiyor. Yani girişimci olmaya!

Eczacılık gibi, multidisipliner ve disinlinler arası çalışmaya uygun bir mesleğin mensupları ve mensup adayları olarak, bizler girişimcilik ekosisteminde en çok yer alması gereken meslek gruplarından biriyiz. Öyle ki, eczacılık mesleğinin bazı normları, çok uzun yıllardır değişmeyen ve değişime kapalı gözüken kurallardan oluşuyor. Ancak teknoloji ve dünya gelişip değişirken, bizim de mesleğimizin bu değişimden etkilenmeden kalması mümkün olmayacaktır. Teknolojiyi ve inovasyonu benimseyerek, mesleğimizle pekiştirmek için bilim, girişim ve girişimcilik şarttır.

Aslında girişimciliğe ve girişimcilikle ilgili eğitimlere, yazılara, konuşmalara başlarda çok fazla önyargıyla yaklaşıyordum. Üniversite 1. sınıftayken yakın bir arkadaşım beni arayıp “Bir proje yazma eğitimi var, TÜBİTAK’tan bir hoca geliyor, nasıl hibe kazanılacağı hakkında püf noktaları anlatıyormuş, hadi kalk gidelim.” demişti. Ben de ona “Madem çok biliyor hibe almayı, tüm projeleri kendi yazarak tüm hibeleri kendi kazanır.” demiştim. Biraz ısrar edince “Tamam hadi gidip bakalım, en fazla ne kaybederiz.” dedim. Sunuma gittim, hoca geldi, sunumun ilk sayfasına Mevlana’dan bir söz koymuş; “Bir mum, diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından hiçbir şey kaybetmez.” Sözü okudu ve hemen ardından da ekledi; “Umarım, eğitimin sonunda hepiniz yanan mumlar olursunuz.” Üzerine biraz düşününce, ne kadar haklı olduğunu gördüm. Hepimiz yanan mumlar olarak etrafımızı aydınlatırsak ülkemizin de, mesleğimizin de, bilimin de geleceği aydınlanacaktır.

Durumlar böyleyken, ülkemizdeki ilginin bu alana kayması da normal karşılanan bir durumdur. Son dönemlerde girişimcilik ekosistemindeki hibeler, kuluçka merkezleri, hızlandırma programları benzeri destek programlarının sayısı hızlı bir artış gösterdi. Tüm bu programlar, birçok elemenin ardından katılımcılar arasından seçim yapıyor. Peki jüriler başvuruları neye göre değerlendiriyor? Bu durumun bir matematiği olmamakla birlikte, değerlendirmelerde üst sıralara çıkmak için bazı püf noktalar mevcuttur. Özgüven ve kararlılık bunların en önemlileri arasında yer alıyor. Olumlu bir değerlendirme için, projenize/fikrinize önce siz inanmalısınız. “Ben buradayım, kararlıyım ve gücüm yettiğince çalışmaya hazırım.” imajı, değerlendirme sonucunu oldukça etkileyen bir faktördür. Yeni bir fikir, jüriler tarafından FINER kuralına göre değerlendiriliyor; 

  • Feasible (Uygulanabilir), 
  • Interesting (İlgili), 
  • Novel (Yenilikçi), 
  • Ethical (Ahlaki), 
  • Relevant (Tema ile alakalı).

“Buraya kadar her şey tamam ama, biz nasıl fikir üretebiliriz ki?” sorusu da sıkça sorulan bir soru. Bir fikrin karşısındaki en büyük engel kişinin konfor alanına bağlı yaşamasıdır. Konfor alanı, kişinin beyninin bazal metabolizmada sıkışmasına sebep olur. Sürekli aynı yerlere gitmek, her gün aynı yolu kullanmak, aynı mekanlara gitmek ve farklılığa açık olmamak, bizleri konfor alanına iter. Fikir üretmeyi hedefleyen kişi öncelikle bu alandan uzaklaşmalıdır. Hemen ardından, bolca gözlem ve gözlem sonucu konuya duyulan merak duygusunun oluşumu geliyor. Merak ettiğimiz şeyin üzerine düşünüyoruz, düşündüğümüz şey mantıklı gelince de sorguluyoruz. Sorguladıkça bilgi topluyoruz, bu bilgiler bir araya geldikçe de proje fikrimiz ortaya çıkıyor. 

Bunun dışında sık yaptığımız bir diğer hata ise, fikir oluşumunun bireysel bir eylem olduğunu düşünmemizdir. Ben de bunun böyle olduğunu düşünürdüm; biri fikir deyince aklıma ya lambadan çıkan cin gelirdi, ya da Bakırköy’deki düşünen adam heykeli. Ancak en güzel fikirler, toplu bir ortamlarda, karşılıklı düşünce alışverişi ile oluşuyor. Öyle ki, Starbucks’ların büyük toplantı masaları yurtdışında fikir üretmek için kullanılıyor, o amaçla tasarlanıyor; ülkemizde gibi instagram hikayeleri için değil! 🙂

Fikir tipleri 3’e ayrılır;

  • Çalıntı Fikirler: Utanç verici sonuçlar doğurabilir.
  • Benzetme Fikirler: İyi yapıldığı zaman takdir edilebilir, gittigidiyor örneği bu kısımda çok önemli bir detay olarak gözümüze çarpıyor. eBuy’ı kopyalayıp, Türkiye’nin 2020’ye kadar en pahalı exit yapan start-up’ı olarak eBuy’a satıldı.
  • Yenilikçi Fikirler: Yüzleri güldürür, amaca ulaştırır. En doğru yoldur, dikkat çeker.

“Fikir de tamam, kafamda her şey oturdu. Ama destek bulamıyorum.” diyebilirsiniz. Destek için asla acele etmeyin. Başlarda size inanan insanları bulmak çok zor olabiliyor. Bunun için acele etmemeliyiz. İnsanların size desteklemesi için onlara sebepler vermeliyiz. Ortaya güzel ürünler, güzel sonuçlar çıktıkça, destekler de artıyor. Ancak yanınızda, çevrenizde size inanan insanların sayısı arttıkça iş yapmak kolaylaşıyor. Çok çalışıp çok yorulabiliyorsunuz, ancak yorulmak, buna değdiğini hissettiğiniz zaman zor gelmiyor.

Buraya kadar hep olumlu yönlerden bahsederek yazdım. “Peki hiç mi olumsuz yönü yok?” diyebilirsiniz; var. Okulda çok daha başarılı notlar alabilecekken vasat notlarla geçtiğim çok ders oldu. Ancak şimdiye kadar hiçbir dersten kalmadım. Çalıştığım süreleri hep verimli kullanmaya çalıştım. Önümüzde, geleceğimizde yapmamız gereken o kadar çok şey var ki. Bunları görünce, şu genç yaşımızda yoruldum demeye utanmalıyız. Aile kısmına gelecek olursak… Ailemle çok daha az vakit geçirmek mecburiyetinde kalmam gereken zamanlar oldu. Bir keresinde annemin tüm gün uğraşıp hazırladığı yemek sofrasında sadece 5 dakika kalabilmiştim. Sanırım ömür boyu aç kalacağım, asla doymayacağım bir sofra olarak aklımda yer edinecek o sofra. Ama şunu söyleyebilirim ki, başarının en güzel yanı, ailenizin sizinle gurur duyduğunu hissettiğiniz, çevrenizdekilerin size ışıltılı gözlerle baktığı o an oluyor. O yaşlı gözleri görünce, iyi ki buradayım diyorsunuz. 

Gel gelelim projenin sonuç kısmına. Sonucu başarılı da olsa başarısız da olsa tüm girişimler deneyim kazandırır. Bu deneyim, başarı kaynaklı ise daha çok başarmaya; başarısızlık kaynaklı ise tekrar deneyip başarmaya itecektir. Nelson Mandela “Ben asla yenilmem!” der. Böyle bir söz normal şartlarda egolu, iddialı bir söz olarak algılanabilir. Ancak sözün devamı şöyle; “Ya kazanırım, ya da ders alırım!” 

Son olarak; Hayatı bulduğu gibi bırakan insanlardan olmayın. Ulaştığınız hiçbir başarı, ulaşabileceğiniz en üst başarı değil. Sürekli çalışın, daha çok çalışın, kafayı kıracak kadar çalışın. Henüz yapabiliyorken koşabildiğiniz kadar koşun ve tüm hedeflerinize ulaşmayı deneyin. Engellerin üzerinden atlayın, engel sayısı, sonuçtan alacağınız haz miktarı ile doğru orantılı olacaktır. Başarı, ancak o zaman sizi tatmin edecektir.

Saygılarımla; 

Ecz. Beşir Sefa Mumay

PharmaIno Kurucusu

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir